doğup büyüdügüm istanbul haliç kıyısında bir semt hasköy

doğup büyüdügüm istanbul halicin kıyısındaki eski ama eskimeyen
Tanımıyorlar seni Hasköy... Şimdilerde İstanbullular adını duymuş olsa da, nerede olduğunu, eskiden neye benzediğini bilmiyorlar. Kaldı ki şimdi zaten sen eski güzelliğinden ancak “eser” taşıyorsun. Bedenin şehir sivilceleri ile kaplanmış. Beton ve kasvetli, sokaklarla güneş ışığını birbirinden koparan kaçak binalarca kuşatılmış her yanın. Hatta yer kalmadı da üzerinde, eski binaların üzerine






yeni O kadar az kaynak var ki senin hakkında. Sadece, eski ve üçüncü kuşak Hösköylü olarak duyduklarım ve kendi gözlerimle gördüklerim senin sağlıklı günlerini anlatabilmemi sağlıyor. Örneğin eski ahalinin günümüzdeki gibi




sadece biz Türkler’den değil, Türklerin yanı sıra Rum, Yahudi ve Ortodoks Mezhebine bağlı Ermenilerden oluştuğunu bildiğim gibi.
İsrail kurulduktan sonra son Yahudiler de gitmişler. Yona gitti mesela. Yona iri kıyım ve çocukların korktuğu bir adamdı. Dereiçinde Foti’ler de 6 Eylül 1955 olaylarından sonra Yunanistan’a mı gitmişlerdi? Rumlarından sadece Yorgi’ler kaldı. Onlar da arsalarını kat karşılığı verdiler ve sanırım Kurtuluş’a gittiler.
Kırmızı Minare, Hacı Şaban ve Kuşkonmaz Camileri az-çok cemaati ile hala yaşamakta. Ancak Rumların Aya Paraskevi Kilisesi çok ıssız yüksekduvarlarının ardında. Hatta virane olmaya adayken, Hasköy’den Yunanistan’a göçen zengin bir armatör onu onarıp, özlediği ibadetlere mekan olarak sunmasa da, varlığını tazelenmiş ve daha sağlam olarak sürdürmesini sağlıyor. Kilise açısından buna da şükür, çünkü Yahudilerin Havrası çoktan yok olmuş. Yok olmuş derken, önce bir dökümhaneye dönüşmüş ve duvarları yıllarca demir eriyiklerinin kirli dumanına katlanmak zorunda kalmış, sonra da dökümhanelerin şehir dışına taşınması ile sadece “eski bir dökümhane” olarak anılıyor.
Daha dur!... ayazma aklıma geldi; hani Yortu’larda dolup, taşan, çevresi pikniklere, eğlencelere sahne olan “Kutsal Su”... Bir dergi Ayazma’dan söz ediyordu... ama çoktan yerinin unutulduğunu ve kimsenin hatırlamadığından yakınıyordu. Oysa benim, Ayazma’nın yerini bildiğimi, bilmiyorlar... Yanlış kişilere sormuşlar anlaşılan. Sordukları, Ayazma’nın ne demek olduğunu bile bilmezler belki de... Ama haklılar; Eski Hasköylü’lerden kim kaldı!!!...
“Eski Hasköylü’lerden kim kaldı!” derken, bundan daha kötüsü, “Eski Hasköy mü kaldı!” daha doğru ve daha acıtan bir yakınma olur.
Eminönü’nden kopup, Kasımpaşa, Fener, Balat üzerinden gelen Şehir Hatları Vapuru, Hasköy İskelesi’ne de uğrayarak Eyüp’e kadar olan yolculuğuna devam ederdi. Hasköy’de inen yolcular önce çeşmeyi geçer ve İskele Sokağı boyunca, ana yola kadar yürürlerdi. Ana Yol’u karşıya geçtikten sonra 20 adımlık bir yokuş sonunda önce kiliseye, sonra da soldan ilerleyerek Kırmızı Minare Camii’ne varırdınız.
Vapurdan indikten sonra başladığınız yürüyüşte önce iki taraftaki kahvehaneleri geçer, soldaki ahşap vitrinli Aksüt Eczanesini geçip, aynı eczacının kızının ona rakip olarak açtığı sağdaki Yonca Eczanesi’ne varırdınız. Bu arada Kızılay Dispanseri, ekmek fırınını da geçip, Mustafa’nın kasabı ile Vasil’in bakkalı ile sokağı bitirirdiniz. İskele Sokağı, belediyenin başlattığı yıkım kampanyası sonrasında artık sadece parkın bir parçası oldu. Eskiden orada bir sokak olduğunu söyleseler, hayal gücünüzü bir hayli zorlamanız gerekir ki, bir sokak canlandırasınız. Hasköy’ün kişiliğinin parçası olan sokak da böylece kendi varlığını yitirmekle kalmadı, Hasköy’ü yetim bıraktı... İskele ise eski Eminönü Köprüsü’nün Hasköy ile Ayvansaray arasına getirilmesi ile birlikte eski işlevini yitirdi. Şimdi ölüme terkedilen bir odun yığını halinde, yan yatmış başını ellerine koymuş, kaderine ağlamakta. Köprü de iflah olmuş değil. Bir ara trafiği yine üzerinde taşımış ama Haliç’in sularının devinimini engellediği için olsa gerek, dubaları kenara çekilmiş ve sonrasında ne olacağı hakkındaki verilecek kararı beklemekte merakla. Hasköy ve İskelesi ise bu köprünün gitmesi için dua etmekte sanırım.
Özel tersaneler de kıyılarından silindikten sonra, deniz boyu sadece park haline geldi Hasköy’ün. Şirket-i Hayriye Tersanesi ve Lengarhane’yi Rahmi Koç satın aldı. Şimdi bir müze orası, Teknoloji Müzesi ve hiç bir Hasköylü’nün gidemeyeceği kadar yabancı ve pahalı bir restorana da sahip bir yer. Arada “büyük adamlar” geliyor ve Hasköy hiç görmediği kadar kendi ile ilgisi olmayan insanları ağırlıyor. Yine de bu müze, eski mahalleye yeni bir hareket ve önem getirmekle, pozitif bir katkı sağlıyor varlığı ile. Müzenin adresinde büyük bir hata var. Öz be öz Hasköy üzerindeki bir parça üzerine kurulmuş olmakla birlikte, ait olduğu semte o kadar yabancı olmuş olacak ki Sütlüce’de olduğu yazılı. Belki ileride bu hatayı da düzeltirler; yakın olmakla birlikte Sütlüce neresi, Hasköy neresi!!! Üstelik arada bir de Halıcıoğlu var...


Anlaşılan Hasköy’ü tanımak ve anlamak, onun hikayesini dinlemek için, onu bir Hasköylü’ye sormalı, mesela bana... Anlatacak çoooook şey var...